Korkulardan Arınma...

Korkulardan Arınma... 

Bu amaca  yönelik olarak bir renk meditasyonu paylaşmak istiyorum sizinle. “ÇAKRA- Arındırma ve Çalıştırma Yöntemleri” adlı kitaptan alıntı:

-Yerde düz bir şekilde sırtüstü uzanın veya bağdaş kurarak dik bir şekilde oturun.

-Gözlerinizi kapatın ve tüm bedeninizi gevşetin. Nefesinizi hissedin.

- Bir kapının önünde durduğunuzu hayal edin.

-Kapıyı açıyorsunuz ve tavanı yuvarlak bir odanın girişinde olduğunuzu görüyorsunuz. Odanın içine girince aslında dev  bir kubbenin içine girdiğinizi fark ediyorsunuz.

- Parlak kırmızı renkli bir oda! Kırmızı renk,odanın tabanından başlayarak yükseliyor.

-Yavaşça odanın içersine doğru yürümeye başlayın. Tüm etrafınızı kırmızı renk sarıyor.

-Sessizce bu kubbenin altında durun ve omurganın alt bölgesinde bulunan kök çakrayı hissetmeyi deneyin.

-Kırmızı rengin vücudunuzdaki her hücreye enerji verdiğini hissedin.

-Yavaş yavaş ilerleyerek bu kubbenin içinden çıkın. Biraz ilerde kırmızı güller duruyor. Kırmızı güllerin kokusunu içinize çekin.

-Kırmızı rengin titreşimlerinin tüm bedeninize yayılmasına ve tüm bedeninizin enerji ile dolmasına izin verin.

-Hazır olduğunuzda nefes alış verişlerinizi hızlandırın ve bedeninizi fark edin, yavaş yavaş el ve ayak parmaklarınızı oynatmaya başlayın. Yavaşça gözlerinizi açın.

Huzurlu, mutlu, neşe dolu bir hafta diliyorum.

3 Adımda Korkularınızı Alt Edin

1- Korkularınızı izleyin.

Korku ve endişe duygusu yoğunlaştığında farkında olun ve duyguyu izleyin. Kaynağa kadar duyguyu takip edin. Korkularımız genellikle çocukluk döneminde yaşadığımız tehlikelerin sonuçlarıdır. Mesela çocuk iken hatta bebekken bir kedi üzerinize atlarsa ömür boyu kedilerden korkarsınız. Onun için Farkındalık çok önemlidir.

>>>Farkındalık ile ilgili bilgi (1 dakika video eğitim)

2- Korkularınızı tanımlayın.

Farkındalık ile onları izledikten sonra bir kağıt kalem alın ve yazmaya başlayın. Onları analiz edin. Korkularınızı enine boyuna yazın. Sorular sorun. Kediden neden korkuyorum. Ailenize bunla ilgili bir geçmiş anı olup olmadığını sorun. Kendi iç dünyanızda da geniş çaplı bir sorgulama yapın ve bunları mutlaka yazın. Kısaca artık bir dedektif oldunuz. Çözmeniz gereken vaka ise sizsiniz.

3- Korkularınızla yüzleşin.

İlk iki adımı yapmadan bunu yapmayın. Çünkü sonu hüsranla biter. Eğer doğru şekilde ilerleyip cevapları bulduysanız artık yüzleşme zamanı geldi. Korkularınızın üstüne gitmeden onları yenmeniz mümkün değil bu durumda size yardım edecek terapiler alabilirsiniz. Olumlamalar yapabilirsiniz. Ben size kendi hazırladığım bu olumlamayı öneriyorum. Fakat siz kendi cümlelerinizle olumlamalar oluşturabilirsiniz.
incelemeniz gereken yazılar

Korku, içinde bulunulan durum tehlikeli olarak düşünüldüğünde verilen bir tepkidir. İnsanlar, doğal olarak tehlikeli olduğunu düşündükleri durumlardan korkarlar ve uzak kalmaya, olanağı varsa da kaçmaya, kendilerini korumaya çalışırlar. Dolayısıyla da; korku, kişiyi koruyan, zaman zaman da kaçınmasını gerekli kılan bir tepki olabilir. Örneğin; çocukların ateşten korkması ve yaklaşmaktan kaçınmaları gibi.

Çoğu zaman neden korku tepkisini verdiğimizi açıklamakta güçlük çekebiliriz, çünkü bizi korkutan ,nesne ya da durumun kendisinden çok onunla ilgili edindiğimiz fikirlerdir. Bu fikirler; anne- baba veya diğer kişilerden edinilen fikirler olabileceği gibi, insanın beşiğinden getirdiği düşünülen korkular da olabilir. Annesi köpekten korkan bir çocuk, genetik olarak bu korkuya sahip doğabilir veya annenin davranışlarını model alarak o da köpekten korkmaya başlayabilir ve kaçmaya çalışabilir. Deprem, sarsıntı, fırtına gibi korkular hemen hemen herkes tarafından paylaşılan, bir noktaya kadar da gerçekçi olabilen korkulardır, bu korkuların abartılı olarak yaşanması hastalıklı bir durum olarak değerlendirilebilir.

Hastalıklı olarak nitelenebilen korkular ise; normal olarak algılanan bir nesne ya da durumun kişi tarafından tehlikeli olarak düşünülmesi sonucu gelişen korkulardır. Örneğin; “tek başıma dışarı çıkarsam çarpıntım olur, yığılır kalırım, herkes bana bakar” düşüncesi giderek kişiyi tek başına dışarı çıkmamaya, mecbur kalıp çıktığında ise bu düşüncesinin etkisiyle aklına gelenleri yaşamaya itebilir, böylelikle bu hatalı düşünce doğrulanmış olur. Bir başka örneğe bakalım.; topluluk içinde konuşmaktan korkan bir kişi, topluluğa girdiğinde yüzünün kızaracağını, ellerin titreyeceğini, bu halinin herkes tarafından fark edileceğini ve ayıplanacağını, değersiz bulunacağını düşünür. Bu düşüncelerle girdiği toplumda gerçekten yüzü kızardığında performansı düşecek, hareketleri donuklaşacak, doğallığını kaybedecek ve bu haliyle de ortamda hoş olmayan bir izlenim uyandırabilecektir.

Korku tepkisinin oluşumunda, yaşanan olumsuz olaylar kadar (köpek ısırması sonucu köpekten, hatta bütün hayvanlardan korkma, asansörde kaldıktan sonra bir daha asansöre binememe gibi.) televizyon, gazete, eş-dosttan edinilen bilgilerin de rolü olmaktadır; yılanı hiç görmemiş birinin yılanın lafından, televizyondaki görüntüsünden bile korkması gibi.

Korku duyulan durumda veya nesneden kaçmak veya uzak durmaya çalışmak, bu fikrin doğruluğunu test etme şansını ortadan kaldırır. Yanlış olup olmadığı test edilemeyen bu fikrin uyandırdığı korku ve sonucunda gelişen kaçınma davranışı kişiyi rahatlattığında ise bu fikir doğru olarak kabul görür. Giderek korkular kuvvetlenerek devam eder ve kişinin hayatını zorlaştırır ve bazen çekilmez hale getirebilir. Örnek vermek gerekirse; yükseğe çıkmaktan korktuğu için üst katlarda oturan arkadaşlarını ziyaret edemeyenler. Köpekten korktuğu için sürekli yolunu değiştirmek, hatta uzatmak zorunda kalanlar, hayvanı olan arkadaşı olanların evine gidemeyenler, tek başına dışarı çıkamadığı için evinin alışverişini yapmak için birini beklemek zorunda olanlar veya topluluk önünde konuşamadığı için kazandığı ödülü alamayanlar ya da iş görüşmesi yapamayıp işsiz kalanlar. Örnekler böyle uzayıp gitmekte. Bu aşamadaki korkular fobi adı verilen bir ruhsal hastalığa dönüşmüşlerdir artık.

Korkular kuvvetlendikçe, kişiler korkularını içinde bulundukları duruma bağlamakta ve bu tepkilerini yenmek için bir çaba sarf etmemektedirler, bu çabasızlık korkuları daha da arttırır. Oluşan kısır döngü, kişiyi çaresizliğe ve hatta kontrolsüzlüğe iter. Kişi korkusuyla baş edemeyeceğini, kendi becerileriyle kurtulamayacağını düşünmeye başlar. Sonuç ise; çoğunlukla korku yaratan durumdan kaçarak veya uzak kalarak kurtulmak ve çaresizliği kabullenmek şeklinde olur. Bir örnekle açıklamaya çalışalım; yüksekten korkan kişi , yüksek bir yere çıkarsa, düşebileceğini, kontrolünü kaybedip düşebileceğini , bayılabileceğini düşünür. Bu düşünceler içinde yüksek bir yere çıkmak zorunda kalırsa, soğuk soğuk terlemeye, elleri titremeye, kalbi hızlı hızlı çarpmaya, ağzı kurumaya ve her yeri uyuşmaya başlayabilir. Bu belirtiler kişinin “bayılacağım” düşüncesini kuvvetlendirir ve kişi bu durumu kontrol edemeyeceğini düşünerek kendini çaresiz hisseder, korkusu daha da artar ve bir an önce o ortamı terk etmeye çalışır. Yükseklik korkusu katmerlenmiştir artık, bir daha yükseğe çıkmayı denemek neredeyse imkansız hale gelmiştir.

Korkunun Sonuçları:

Korkulardan kurtulmak için seçilen yaygın yöntemlerden biri olan kaçmak; kişinin korku duyulan ortamı bir daha değerlendirmesine, geliştirdiği fikrin doğruluğunu test etmesine engel olur. Topluluk önünde konuşmaktan korkan kişi; başkalarının onunla alay etmediğini görme şansını, çoğu zaman hemen ortamı terk ettiğinden, kaçırır; ya da o ortamda kalmak zorundaysa, ilgisi başkalarından çok kendisinin ne kadar aptal, beceriksiz göründüğünü düşünmeye yöneldiğinden başka insanların ona nasıl davrandığını göremez.

Bazı kişiler, korktukları nesne veya durumu hayatından uzaklaştırmanın en güvenilir ve rahatlatıcı çözüm olduğunu düşünebilirler, böyle davranarak belki artık korkmamakta, ancak yaşamları da belli kısıtlılıklar içinde olmaktadır. Tek başına dışarı çıkamayanların yalnız başına gezme, sadece kendi istedikleri yere gitme özgürlükleri kalmamıştır; kapalı yerlerde kalmaktan korkanlar sinemaya, tiyatroya gidemezler, yolculuk yapamazlar; köpekten korkanlar sokakta rahat yürüyemezler; kandan- enjeksiyondan korkanlar gerekli olduklarında, hastaneye gidemezler, tedavi olamazlar ve hatta hamile bile kalamazlar. İnsanlarla konuşurken yüzünün kızaracağından korkan kişi, iş edinemeyecek, arkadaşlarıyla ilişki kuramayacak, karşı cinsle birlikte olmakta çok güçlük çekecektir. Kişiler normal yaşamın gereği gibi yaşayamadıkça giderek kendilerini daha beceriksiz, yaşamdan kopuk hissetmeye başlayacaklardır. Sonuçta, kendini çaresiz, değersiz, yalnız, geleceği ümitsiz, yaşamı anlamsız hissetmeye başlayabilirler.

Korkudan kaçmayı alışkanlık haline getiren kişi, herhangi bir sorunun çözümü için gerekli olan sorun çözme becerilerini geliştirme fırsatını kaçırmış olabilir, sorunlar karşısında baş etme gücünü kendinde bulamayarak kendine daha az değer vermeye başlayabilir.

Korkuyla Baş etme Yolları:

Korku uyandıran durum veya nesneden kaçmama kararı almak korkuyla mücadelede ilk ve en önemli adımdır. İlk defa cesaretle korkuyu oluşturan fikirlerinizi test etmeye ve bu fikirlerle yüzleşmeye karar verdiniz. Bu ilk deneyim sırasında “Bunu yapabilirim” “Başta zor olsa bile üstesinden gelebilirim” gibi destekleyici düşüncelerin önemi büyüktür, bir yandan da zihninize doluşabilecek olumsuz düşüncelerle de mücadele etmeniz gerekecek. Bu mücadele bu düşünceleri durdurmak veya uzaklaştırmak değil de, aksine onları sürekli akılda tutup yarattıkları sıkıntının azaldığını görmek şeklinde olmalıdır, sıkıntıdaki azalmayı hissedene kadar tekrar tekrar bu düşünceleri aklınıza getirmeye çalışın. Zaman zaman ilk mücadeleleri yaparken, korku yaşamayan bir yakınınızdan yardım almanız yararlı olabilir.

Korkularla mücadele etmeye karar verdikten sonra ikinci adım; mücadeleye en az korku uyandıran durumdan başlamaktır. En az korku uyandıran durumda sıkıntınızı ve korkunuzu yendikten sonra giderek daha korkutucu olan durumlarla mücadele etmeye başlayabilirsiniz. Bir örnek verelim. Kapalı yerde kalmaktan korkuyorsunuz, bu nedenle . asansöre binemiyorsunuz. Bu korkunuzla mücadeleye asansöre binip 7. kata çıkmakla başlarsanız, büyük olasılıkla asansörü birinci katta durduracak ve eskisinden daha çok korkarak ve daha sıkıntılı biçimde inecek ve bir daha asansöre binmeyi denemek bile istemeyeceksiniz. Oysa, önce asansörün kapısını kapatıp, düğmeye basmadan sıkıntınızın geçmesini beklerseniz ve sıkıntınızın azaldığını veya en azından kontrol altına aldığınızı görürseniz asansörün düğmelerine basabilmek için cesaret toplayabileceksiniz. Daha sonraki günlerde birinci kata ve sonraki günlerde de daha üst katlara çıkmayı deneyebileceksiniz. Korkularınızın üzerine aşamalı biçimde gidebilirseniz ve her aşamada sıkıntınızın azalıp, kendi üzerinizdeki kontrolünüzün arttığını görürseniz, cesaretiniz ve kendinize olan güveniniz artacaktır. Başlangıçta yapmanın çok korkutucu ve bu nedenle de çok zor olduğunu düşündüğünüz bir eylemi kolaylıkla yapmış olacaksınız.

Alıştırmalara başladığınızda korku ve sıkıntı duymanız kaçınılmaz bir durumdur. Korku duymaktan korkmayın, hatta korkuyu davet edin. Korku ve sıkıntınız çok şiddetli ise;
  • Ara verin, ortamı kısa bir süre için terk edin.

  • Hissetmekte olduğunuz terleme, titreme, çarpıntı gibi belirtilerin size zarar vermeyeceğini düşünün.

  • Korku ve sıkıntın<ızın giderek azalacağını düşünün.

  • Dikkatinizi başka yere çekmeyin. Böyle yaparsanız korkunuzla nasıl baş edebileceğinizi öğrenemezsiniz.


Korkuyla baş etme sürecinde diğer önemli bir etken de baş etme becerilerinin gelişmemiş veya kaybedilmemiş olmasıdır. Topluluk içinde konuşmaktan korkuyorsanız, öncelikle kendinizi ifade etme becerilerini geliştirecek etkinlikler yapın ve sonra bu becerileri topluluk içinde test edin. Başlangıçta böyle becerileriniz olduğu halde, korkularınız nedeniyle bu becerileriniz topluluk içinde test edilemediğinden körelmiş olabilir, onları tekrar kazanın ve deneyin. İlk seçeneğiniz ortamın göreceli olarak daha güvenli ve sıcak bir ortam olması işinizi kolaylaştıracaktır.

Seçilen baş etme yönteminin veya bulunan çözümün kişiden kişiye değişebileceğini unutmamak gerekir. Önemli olan bulunan çeşitli çözüm yollarını değerlendirebilecek kadar esnek ve geniş görüşlü olmaktır. Öncelikle sorunu tanımlamak ve sonrasında da çeşitli çözüm seçeneklerini ortaya atmak gerekir. Her çözümün artı ve eksilerini ve kişiye ve becerilerine uygunluğunu değerlendirdikten sonra kişi kararını verir. 

Özet olarak; korkunuzun sizi esir alması yerine onu kontrol etmeyi denerseniz, onunla baş etmekle kalmayıp kendinizi daha yeterli, daha becerikli ve daha güvenli hissedeceksiniz. Kazandığınız bu değerler sadece korkunuza yönelik değil, yaşama yönelik çok önemli kazançlarınız olacak ve gelecekte yaşayabileceğiniz sorunlarla nasıl baş edebileceğinize dair bir fikrinizin olmasını sağlayacaktır. 

Korkuyla baş ederken
  • Sorumluluğu üzerinize alın.

  • Korkunuzu net olarak tanımlayın.

  • Korkuyu davet edin

  • Korku duyduğunuz anda aklınıza gelen sıkıntı verici düşünceleri tekrar tekrar aklınıza getirin ve akla geldiklerinde oluşan sıkıntının azalmasını bekleyin.

  • Korku uyandıran nesneyi veya durumu aşamalı olarak ele alın. Mücadeleye en az korku/ sıkıntı uyandıran durumdan başlayın ve giderek daha korkutucu olanlara geçin.

  • İlk denemelerde sıkıntı olacağını ve bu sıkıntınızın ancak korku uyandıran durum veya nesneden kaçmayarak ortadan kalkabileceğini unutmayın.

  • Kendinize mutlaka bu şansı tanıyın.

  • İlk alıştırma başarılı olmamış olabilir, bir daha deneyin.

  • İlk başarılı alıştırma sonrasında biraz daha fazla korku uyandıran bir durum veya nesneyi seçerek alıştırmalara devam edin.

  • Daha önce hiç yapamayacağınızı düşündüğünüz şeyleri yapmaya başladınız, kendinize olan güveniniz artacak

  • Çevrenizdekiler sizdeki olumlu değişiklikleri fark edebilecek.


Ne zaman bir uzmana başvurmalısınız;
  • Dayanamayacak kadar şiddetli korku, panik, baygınlık hissi oluyorsa;

  • Kendinize veya çevrenize zarar verme isteği duyuyorsanız;

  • Öfke nöbetlerinizi kontrol etmekte güçlük çekiyorsanız,

  • Yaşama umudunuz kalmamışsa, sık sık aklınıza ölüm düşünceleri geliyorsa,

  • Bu şikayetleriniz nedeniyle alkol veya sakinleştirici ilaç kullanıyorsanız;

  • Sıkıntı, gerginlik gibi şikayetlerinizde artma oluyorsa

  • Moraliniz oldukça bozuksa, canınız hiçbir şey yapmak istemiyorsa

  • Bütün denemelerinize rağmen korkunuz, yaşamınızda hala sorun yaratabiliyorsa veya bu denemeleri herhangi bir nedenle yapamıyorsanız,






Öncelikle kişiler korkularını daha anne karnında iken almaya başlarlar. Bebeğin 3. ayından itibaren annenin tüm kuşkuları korkuları ve kaygıları aynı anda bebeğe aktarılır. O yüzden fetüs evremiz bizler için çok önemlidir. Annenin rahat bir hamilelik geçirmesi dünyaya gelmeyi seçen bebek için çok şeyin algılandığı ve kodlara işlendiği bir zaman dilimidir. İstenmeyen bebekler, kürtaj sonrası doğumlar bizlerin bugünkü yaşamını etkileyen unsurlardır aslında ama biz hiç farkında değilizdir. Bizler büyüdükçe de korkularımız artar, korktukça hayattan koparız, güvenimiz kalmaz zaman içerisinde ruhsal ve fiziksel hastalıklarımız ortaya çıkar.

Bizler geçmişimizi hep görmezlikten gelir, yok sayarız, işte en büyük hata olan şeyi yok saymaktır. Korkularımızda öyle, onlardan kaçmak yerine onları kabule ve sevgiye dönüştürmeye ne dersiniz?

Korku Dönüştürme Çalışması ve Olumlamalar

Kendimize bir defter edinelim.
Günü uygun bir saati - gece gündüz fark etmez - sessiz sakin bir ortamda kendimiz ile baş başa kalalım.
Derin birkaç nefesten sonra

1-Benim  …………….. korkum var.
2-Ben ……… korkumun farkındayım ve bu korkumu en derinden kabul ediyorum.
3-Ben ……. korkumun bana olan görevinin farkına vardığımdan dolayı  onu sevgi ile serbest bırakıyorum.
4-Ben……………………… korkumu sevgiye dönüştürmeye seçtim.
5-Ben ……………….  bu korkunun boşalttığı yeri yaşam enerjisini dolduruyorum.

Şimdi bunu defterinize hissederek istediğiniz kadar yazın.
İlk zamanlarda 2 yada 3 korkuya çalışın, daha fazla korkuya çalışmayın.
Bunu en az 21 gün aksatmadan devam edin.
Gün içinde de mutlaka tekrarlayın. Çalıştığınız korkuya göre, sonrasında yerine olumlamalar koyun.

Şimdi örnek bir çalışma...

Benim yalnızlık korkum var….
Ben yalnızlık korkumun farkındayım ve onu en derinden kabul ediyorum.
Ben yalnızlık korkumun ban olan görevinin farkına vardığımdan dolayı onu sevgi ile serbest bırakıyorum
Ben yalnızlık korkumu sevgiye dönüştürmeyi seçtim.
Ben yalnızlık korkumun boşalttığı yeri yaşam enerjisi ile dolduruyorum.

(burada derin nefesler alın ve bun konu ile ilgili olumlamalar yapın.)

Örnek
Ben tek başıma da yeterliyim.
İçimdeki bene güveniyorum.
Ben kendimi tam olduğum en saf halimle kabul ediyorum.
Ben kendimi en derinden olduğum gibi seviyor ve onaylıyorum.


Not: Bu çalışmaların mutlaka faydası, dönüştürücü bir etkisi olacaktır. Ama bazen kendi başımıza halledemediğimiz sorunlar vardır, işte o zamanda mutlak bir yardım almamız gerekmektedir. Regresyon, karmik blokaj, aile dizimi gibi bireysel terapilerle çözümlenebilen olaylardır bunlar. 

İşte sevgi hakkındaki korkularınızdan kurtulmanıza ve kalp çakranızı temizlemenize yardımcı olarak güçlü bir şifa meditasyonu. İsterseniz, bu meditasyonu yumuşak bir müzikle birlikte teybe kaydedip, sonra onu günde bir-iki kez dinleyebilirsiniz.
1.Gözleriniz kapalı ve rahat bir halde oturarak iki-üç çok derin ve temizleyici nefes alın.
2.Zümrüt-yeşili güzel bir bulutun sizi Kuşattığını imgeleyin. Nefes alırken bu şifa enerjisini akciğerlerinize, hücrelerinize ve kalbinize çekin. Kısa bir süre kalbiniz üzerinde konsantre olarak, zümrüt-yeşili ışığın size acı vermiş her türlü olumsuzluğu temizlemesine izin verin
3-Derin bir nefes alarak, ışığın sevgi hakkında duyduğunuz her türlü korkuyu alıp götürmesine izin verin. Sevgiyi hissetme korkusunu bırakmaya gönüllü olun. Sizin nefes alıp sevgi korkusundan kurtulmaya niyet etmekten başka birşey yapmanıza gerekmez. Sadece şifa bulmaya istekli olun, gerisini Tanrı’ya ve meleklere bırakın. Derin bir nefes daha alın ve eğer sevilirseniz, ardından kurnazca yönlendirileceğiniz, aldatılacağınız, kullanılacağınız, terk edileceğiniz, reddedileceğiniz, baskı göreceğiniz yada incineceğiniz korkusu da dahil olmak üzere tüm sevilme korkusunu bırakmaya gönüllü olun. Derin bir nefes daha alarak, geçmişten gelen tüm bu korkuların temizlenmesine izin verin.
4.Şimdi, ışığın sevgi verme konusunda duyduğunuz her türlü korkuyu temizlemesine izin verin. Derin bir nefes alarak, eğer severseniz kontrol edilebileeğiniz, istismar edilebileceğiniz, aldatılabileceğiniz yada incinebileceğiniz korkusunu bırakmaya gönüllü olun. Bu korkuların tümüyle temizlenmesine izin verin ve kalbinizin doğal sevecen haline doğru genişlediğini hissedin.
5.Sizi sevgi ilişkisinde incitmiş olanlara karşı barındırdığınız her türlü eski bağışmazlığı bırakın. Annenize, babanıza, diğer anne-baba figürlerine, kardeşlerinize, çocukluk arkadaşınıza, gençlik arkadaşlarınıza, ilk aşkınıza, birlikte olduğunuz ve sevdiğiniz o kişilere, birlikte yaşadığınız veya evlendiğiniz kişiye karşı olan bağışlamazlığınızı bırakmaya gönüllü olun. Sevgiye ilişkin tüm incinmelerinizin ve düş kırıklıklarınızın temizlenmesine izin verin. Siz bu acıyı istemezsiniz, ona ihtiyacınız da yoktur ve derin bir nefes daha alarak, onun ışığa kaldırıldığını ve orada dönüşüme uğratılıp arındırıldığını imgeleyin. Geriye sadece dersler ve her bir ilişkinin içerdiği saf sevgi özü kalır, ki zaten her bir ilişkinizde edebi ve gerçek olan tek şey de buydu.
6.Şimdi, derin bir nefes daha alarak, ışığın sizi tamamen temizlemesine izin verin. Kendinize karşı sevgiye ilişkin barındırdığınız her türlü bağışlamazlığı bırakmaya gönüllü olun. Kendi kendinize ihanet ettiğiniz, sezginizi önemsemediğiniz yada en yüksek hayrınızı aramadığınız için kendinizi bağışlamaya gönüllü olun. Zihnen yada kollarınızla kendinizi kucaklayın. İçsel benliğinize bir daha asla kendinize ihanet etmeyeceğinize dair güvence verin.
7.Şimdi, bir daha asla sizi incitecek bir ilişkiye girmemek yada böyle bir ilişkiyi sürdürmemek için bundan böyle sezginizi ve ayırt etme gücünüzü izlemeye kesin karar verin. Kendinizle ilişkiniz de dahil olmak üzere, herhangi bir ilişkide yaptığınızı düşündüğünüz her türlü hata için duyduğunuz bağışlamazlığı tümüyle bırakın. Ve bir başka derin ve temizleyici nefesle birlikte, şifa bulduğunuzu, bütünlendiğinizi ve gerçek kimliğiniz olan sevginin tadını çıkarmaya hazır olduğunuzu hissedin.
Sevgi korkusundan kurtulduğunuzda insan deneyimimizin bir parçasını oluşturan zengin duygu alanın daha çok farkına varabiliriz. Bu önemlidir çünkü durusezinin anlamını keşfetmek duygular tayfının farkında olmayı gerektirir.


Gerekçesiz, Hayatın Tadını Çıkartmak

Bilinmeyene doğru gitmek ürkütücüdür. Böyle bir fikrin varsa buna saygı duyarım. Gerekçelerin neler olursa olsun ayaklarının yere basmasını istersin. Belirsizlik değil belirginlik ve istikrar bizi mutlu eder. Şimdi sana bir sorum olacak, gerçekten hayatın bilinebilir olduğuna inanıyor musun?
Hayat bilinmeyenlerle, istikrarsızlıkla ve çaresizliklerle doludur. İşte tüm bunlar bizim korkmamıza neden olur. Belirsizliği unutmadan hayatın tadını çıkartmak ve istikrarsızlığın içerisinde en ufak parça bile olsa olumlu yanları görmeliyiz. Yarın ne olacağını bilemeyiz ve hatta birkaç saniye sonra bile bizi şaşırtan bir durumla karşılaşabiliriz.
Yaşadığımız her an kendimizi yeniden toparlama şansına sahip oluruz çünkü hayatta hiçbir zaman neyin ne olacağını bilemeyiz. Gerekçelere bağlı kalmadan hayatın tadını çıkartmaya inanarak yolumuza devam etmeliyiz.
Samimi bir itirafta bulunacağım, tüm bu okuduklarını hemencecik benimsemek oldukça güçtür. Ancak her denemede sonuca bir adım daha yaklaşabiliriz. Gün geçtikçe kendinden daha emin biri olabilir ve korkularından yavaş yavaş uzaklaşabilirsin. Yaşadığın korkulardan arınmak istiyorsan daha fazla vakit kaybetmeden hemen harekete geçmelisin.

KORKU

Korku Nedir?
Korku, günlük hayatımızın önemli kısımlarından birini kaplar. O kadar etkilidir ki, hayatımızı ona göre planlarız. Davranış biçimi olarak özel ve genel davranışlar sergileriz. Genelde, konforsuzluk korkumuzdan, daha zor zamanlar için yemek, su ve para biriktiririz. Kendimizi vahşi hayvanlara, düşmanlara hatta diğer insanlara karşı savunmaya hazırlıklıyızdır. Bütün hayatımızı bu korkularımıza göre bina eder ve günlük yaşantımızı da ona göre şekillendiririz. Özel olarak, bir insanın küçük ve kapalı yerlerde kalma korkusu (Klostrofobi) varsa evinde asansörü olmayan bir arkadaşına gitmez, onunla hep dışarıda veya kendi evinde buluşur.
Korku birçok form ve şekilde karşımıza çıkmaktadır. Yine de korkuyu şöyle tarif edebiliriz:
"Algılanan gerçek veya değil, bir risk veya tehlike anında hissedilen kötü histir. Bu hissin fonksiyonu, o anda alarm vererek bizi harekete geçirmek ve istenmeyen o durumdan bir an evvel çıkmamızı sağlamaktır."
En basit korkumuz, "Ölüm korkusu"dur ki bu bizi tehlikeli olarak algıladığımız durumlardan çıkarmak için alarm niteliği taşıdığından, neredeyse iyi ya da olumlu hatta sağlıklı olarak bile tabir edebileceğimiz duygumuzdur. Ancak her korkumuz bu kadar "işe yarar" değildir. Korkunun daha az dramatik sebeplerine günlük yaşantımızda oldukça fazla yer vermekteyiz. "Kapıyı kilitledim mi acaba?", "Ya ocağın altı sönük değilse?", "SSK sigortamın primi yattı mı acaba?", "Bizim kızın bu saatte evde olması gerekmez miydi?" ve benzeri gibi... Bu endişeler hayat kalitemizi düşürmekle beraber, sağlığımızı da tehdit etmektedir.
Kuran-ı Kerim'de, insanın "Alak"tan yaratıldığı yazar. Alak, kelime manası olarak kan pıhtısı olduğu gibi, sevgi ve şefkat manasına da gelmektedir. Eğer insanın harcında sevgi varsa, sevgiyle yaratıldıysa, peki nedendir bu korku? İnsan neden korkar bu kadar? İnsan niye korkar? İşin en ironik kısmı da sanırım burasıdır. Korkunun ana kaynağı dinlerdir. Dinlerin oluştuğu zamanlardaki günlük hayata baktığımızda, insanlar avcı-toplayıcılardı. Çok azı etraflarındaki dünyayı anlayabiliyorlardı. Çoğu ne olduğunun ve nerede olduğunun idrakinde değildi. Etraflarında olup-biteni anlamaya çalışma sıralarında Şaman'lar ve Mistik'ler, dünyayı gözükmeyen, büyük ve tanımlanamayan şeylerle açıklamaya çalıştılar, Ruhlar, Tanrılar, Doğa, Güneş ve Ay gibi. Bilim ve teknolojinin çok sınırlı olduğu zamanlarda, tek bir tanesinin bile ortak bir açıklamasının olmadığı bu "şey"lerin, insanların üzerlerinde büyük etkisi vardı. Açıklayamadığı her şey ürkütücü gelmiştir insanoğluna. Ne etki edebiliyorlar, ne işleyişine karışabiliyorlar ne de açıklayabiliyorlardı. Bu aynı zamanda, "beklenmedik" şeylerin olabileceğinin mümkün olduğunu ve bunları önlemenin yolunun dua etmek, inanmak ve iman gibi yollarla önlenebileceği düşüncesini de yaydı. Daha sonraları, daha gelişmiş düşünceler ve filozofiler gelişti ve hatta organize dinler. Tüm bu sistemlerin amacı, insanoğlunun bir şeyleri açıklayabilmesi adına başlarken, günlük hayata bir çeşit nizam-intizam getirmesi şeklinde devam etti. İnsan kendinden büyük, kontrol edemediği ve ona zarar verebilecek şeylerden korkuyordu. İnsanları bir arada tutmak ve kontrol etmek için muazzam bir sistem oluşturulmuş oldu böylece.
Her açıdan baktığımıza şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki "Korku, gelecekte olabilecek, gerçekçi olsu- olmasın, bir şey için zihnimizin bize alarm veren, rahatsızlık verici reaksiyondur." Korku her şekliyle rahatsız edicidir. İşte tam da burada korkuyla ilgili en önemli ikilemi anlamış bulunuyoruz. Rahatsız edebilecek bir durum için o daha olmadan bizi rahatsız etmesi!
Zihin/Projeksiyon
Şunu net bir şekilde görüyoruz ki, korku gelecekte olma ihtimali olan bir şey için zihnin, geleceği tahmin etme fonksiyonun devreye girmesiyle oluşan bir reaksiyondur. Şöyle ki, öncelikle düşmekten korkarız. Ancak düşerken, yere çakılmaktan korkarız. Yere çakıldıktan sonra kötü bir şekilde yaralanmaktan korkarız. Kötü bir şekilde yaralandığımızı anladığımızda, acı çekmekten ve bu acının uzun sürmesinden korkarız. Bunu uzatabilirsiniz. Kesin bir ifadeyle şunu diyebiliriz ki, korku, henüz olmamış bir şey için çektiğimiz acıdır. Zihnimizin uydurmasıdır. Gerçekten olmuş bir şeyden ziyade zihnin fantezisidir. Yani kısacası, korku, zihnin bir projeksiyonudur. O yüzdendir ki, herkesin özel bir zihni ve dünyayı algılayış biçimi olduğundan, herkesin korkuları da çeşitlidir. Birimizin korktuğundan başka birimiz korkmayız.
Korkuya Bağımlılık
Kimi insanlar korkuya bağımlıdır. Sıra dışı olarak adlandırılan spor dallarıyla uğraşan kişilerde, özellikle korkuya karşı bir çekilim vardır. Korkunun bedende salgıladığı kimyasallara karşı da bir bağımlılık olarak görülebilir. Doğal ve yasal yollardan uyuşturucu da diyebilirisiniz. Bunun dozu hiçbir zaman yetmez dolayısıyla yaşanmak istenen korkunun/adrenalinin dozu sürekli artırılır.
Acı Çekme
Budizm, korkuyu bir çeşit acı çekme olarak nitelendirir. Korkmaktan her ne kadar hoşlanmasak da yine de öldürücü bir yılan ve otomobil sürerken tehlikeli bir dönemeçle karşılaştığımızda ayaklarımızı geride tutan bu duygudur. Elbette ki tehlikeyle ilgili alarm almamız çok gereklidir. Alarm aldıktan sonra yapılabilecek en mantıklı şey, o an, o durumdan nasıl çıkılacağını düşünmektir. Eğer korkunun bizi tamamen esir almasına izin verirsek, onun şiddetiyle olay anında adeta "buz kesip" öylece kalabiliriz. Benzer şekilde, çoğumuz manasız ve sayısız şeylerden korkarız. Örümcek korkusu, kapalı yerlerde kalma korkusu, sıkışma korkusu, büyük yerlerde bulunma korkusu vb gibi. Hayat gerçekten zor, çekilmez ve yaşanmaz bir hal alabilir. Zihnin mantıksız projeksiyonları mantığımızı ve oradan da tüm bedenimizi ele geçirir. İşte tam da burada "Fobi"den bahsetmek gerekir.
Fobi
Fobi, korkunun, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyen, bu anlamda kontrolden çıkmış halidir. Normal korkunun fobiye dönüşümü, Budist psikolojide de benzer şekilde şöyle açıklanmakta, sıradan bir kızgınlığın körü körüne bir nefret ve düşmanlığa, çikolata hazzının alışkanlığa dönüşmesi gibi. Fobi kelimesinin, HYPERLINK "http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunanca" \o "Yunanca" Yunanca "Phobos" kelimesinden geldiği düşünülürse, fobinin anlamı daha bir netlik kazanır. Phobos, HYPERLINK "http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunan" \o "Yunan" Yunan mitolojisinde dehşet tanrısıdır!
Buradaki tek fark korkunun seviyesidir. Başlangıçta, nefret ve korku bizi acılardan korumak üzere iyi de sayılabilecek görevlerine rağmen, yine de zihnin projeksiyonundan başka bir şey değildir. Bu projeksiyonlar büyüyerek fobi olarak karşımıza çıktığında gözüken odur ki, zihniniz o durumu sadece abartmıştır. Sebebi ne olursa olsun, zihniniz kontrolden çıkar ve küçücük bir örümcek gözünüze bir yaratık gibi, yüksekçe bir sandalye de gözünüze bir dağ gibi gelecektir. Buradan da anlayabiliriz ki, tedavi, ilaçların getirdiği sahte rahatlıktan ziyade, zihni "normale alıştırma" meselesidir.
Kuantum Bakış
Korkuya Kuantum bakış açısından bakınca, şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz ki, her insanın korkuları vardır. Bu, onu eksik, kusurlu veya hatalı ve hatta hasta yapmaz. Zihnin oynadığı bir oyundur. Bir şeyin manasının başkalaştırılmasından kaynaklanmıştır. Bir manada anlam kaymasından söz edebiliriz.
Buradaki kritik durum, bilinçaltının korkulardaki rolüdür. Biz bir şeyi iyi biliyoruz ki bilinçaltı, arşivinde olanı genelliyor, çarpıtıyor ve bozuma uğratıyor. Bu durumda, herhangi bir korkunuzun kaynağı bilinçaltınız da olabilir, zihniniz de. Ancak her ikisinde de bilinçaltımızla işbirliği yapmak durumundayız. Zira bilinçaltımızda programlı olan korkulara uygun yaşam deneyimleri çekiyoruz. Bilinçaltının fonksiyonlarından biri, korkulardan yargılar, yargılardan yeni korkuları pekiştirecek deneyimler çekmesidir. Bunu da çekim yasası vasıtasıyla yapar.
Sevgi mi, Korku mu?
Ruh-zihin-beden üçlemesi insanın her türlü refahının, sağlığının ve mutluluğunun gözlemlenebileceği nosyonlardır. Bunlardan herhangi birindeki olumsuzluk, diğer ikisini de etkilediği gibi olumlu bir hal de aynı etkiyi yapmaktadır. Özünde "sevgi" olan insanın bunu hatırlaması gerekir. Sevgi enerjisi, laboratuar deneyleriyle bile kanıtlanan çok yüksek bir enerjidir. Beden için olduğu kadar zihin ve ruh için de gereklidir. Doğası gereği, insan bedeninde sadece iki duygu vardır. Biri "sevgi" diğeri ise "korku"dur. Diğer tüm duygular bunların türevidir. Merhamet, yardımseverlik, vefa gibi duygular sevgiden, dedikodu, nefret, öfke ve aşağılama gibi duygular da korkudan doğarlar. Dolayısıyla, bir şey ya sevgidir ya korkudur. Sevgiyle doldurulamayan her alana da korku girer. Sevgi duygusu ve enerjisi insan bedeninin yegâne yakıtıdır.
Korkulardan arınmak için de anahtar yol, korkuları sevgiye dönüştürmektir. Düşük ve bozuk bir enerjiyi, yüksek ve düzgün bir enerjiye çevirmek olarak da düşünebilirisiniz. Söz konusu bu değişim sağlandığında, insan ideal durumuna kavuşmuş demektir. Sevgi eksikliği, her türlü sorunun ister sağlık olsun, ister maddi olsun, ister ilişki olsun, isterse de başarı olsun hepsinin altında yatan kaynaktır.
Ne yapılabilir?
Yapılması gereken bir takım çalışmalar vardır. Bu çalışmalar sayesinde de korkularımızdan arınmak mümkündür. Korkulardan arınmak demek, en basit haliyle daha kaliteli bir hayat demektir. Hele ki, öyle korkularımız vardır ki, evden dışarı bir adım bile attırmaz bize. Basit olayla başlayan bu serüven nihayetinde ruhsal korkular düzeyine ulaşır. Aşağıda korkuları yenmekle ilgili yapılması tavsiye edilen çalışmalar bulunuyor. Her zaman, tıbbi tedavileri öneriyoruz. Herhangi yeni bir yönteme başlamadan evvel, daima Doktorunuza başvurmanız gerektiğini hatırlatıyoruz. Bu çalışmalar tamamlayıcı ve yardımcı nitelikte size iyileşme sağlayabilir



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KARMİK VE KARMA TEMİZLİĞİ, BİLİNÇALTI TEMİZLİĞİ

Kendime not: Kendi önünden çekil.