oku
Peki, bir insan niçin kurtarıcı olur?
Kurtarıcı aslında çocukluğunda kurbandır. Ancak çocukken kendisine ait olmayan ağır sorumlulukların verilmesi durumunda bu rolü erken yaşta öğrenmeye başlayabilir. Yeni doğan kardeşin sorumluluğu, anne-babasının sorunlu evliliğini devam ettirmelerini sağlama sorumluluğu, aileye ekonomik olarak yardım etme sorumluluğu bunların bazılarıdır. Zamanla kendi sorunlarını ikinci plana atarak başkalarının sorunlarına odaklanmayı öğrenir. Kendi sorunlarını çözmekteki çaresizliğini, başkalarının sorunlarını çözerek güçlü hissetmeye dönüştürür. Zamanının büyük çoğunluğunu omuzlarının kaldırabileceğinden fazla yükün altına girerek geçirir. Birileri için üzülüp, onlar için bir şeyler yapmaya hazırdır. Tabi bu sayede kendi sorunlarına odaklanacak enerjisi de kalmamaktadır. Zaman içinde gönüllü olduğu işler ona yük olmaya, yaptığı iyilikler, görevi olarak algılanmaya başlar. Yükleri arttıkça kurtarıcının kalbinde öfke ve gücenmişlik yeşermeye başlar ve kurtarıcı kurbana dönüşür. Kurtarmaya çalıştığı kişileri de zalim haline getirir tabi.
Kurtarıcı yardım ediyor görünen kişidir aslında. Çünkü onlar bağımlılık yaratarak insanları kontrol etmektedir. Kurtarmaktan vazgeçmek, kendine bağımlı kişiler yaratmaktan vazgeçmek demektir. Kurtarıcı, ihtiyaç duyulmaya ihtiyaç duyar. Balık verir, balık tutmayı öğretmeden. Diğerkâmlık olarak görülen bu kurtarıcı tutumlar, aslında kişileri kendimize bağımlı kılan her iki tarafa da zarar veren bir tutumdu. Bunu bir metaforla özetlemek gerekirse; kurban bir çukurun dibinde yer almakta, kurtarıcı ise çukurun başında durmaktadır. Yanı başında duran ipi ya da merdiveni uzatarak kurbanı kurtarmak yerine, ona yemek vermektedir. Yapmış olduğu bu yardımların onu bulunduğu çukura sabitleyeceğini düşünemeyebilir. Zalim ise kurban pozisyonundaki kişiye zulmetmekten geri durmaz, kendi tarzında kurbanın bulunduğu yerin iyi olmadığını ve oradan çıkması gerektiğini acı şekilde öğretmeye çalışıyor olabilir.
Eğer ebeveynler diğer insanlarla olan ilişkilerinde kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atıp hep başkalarının ihtiyaçlarını karşılama yoluna giderse çocuklarına farkında olmadan ‘yaşamında kendi istek ve ihtiyaçlarını değil, başkalarının istek ve ihtiyaçlarını önemse’ mesajını da vermiş olur.
Ebeveynlerinin yoğun koruyucu tutumuyla kendini kurban olarak algılayan çocuk, yaşadığı her zorlukta kendisini muhtaç hissettiği kurtarıcısına öfke duymaya başlar. Kendisini bu derece savunmasız, kendine bağımlı ve adeta fanusta yetiştirdiği için yaşadığı zorlukların sebebini onlar olarak görebilir. Böylece kurban çocuk zalim rolüne, kurtarıcı ebeveyn de kurban rolüne giriverir. Kurtarıcı ebeveyn bu durumun gerekçesini anlamakta zorlanır ve bunu hak edecek bir şey yapmadığını düşünür. Özetle ‘besle kargayı oysun gözünü’ atasözü vücut bulmaya başlar aile içinde. Ebeveyn ile çocuğu arasındaki ilişki her ne kadar aynı şekilde başlamasa da zamanla borçlu ile tefeci arasındaki ilişkiye dönebilir. Zor günlerinde yanında olduğunu hissettiği kişinin aslında kendisine bağımlı hale getirdiğini fark etmesi yoğun bir öfkeyi tetikleyebilir kurbanda. Siz hiç borçlu olduğu tefeci ya da bankayı seven bir kişi ya da IMF’yi seven gelişmemiş bir ülke gördünüz mü? Bu yeni sahnede de diğer ebeveyne, kurban ebeveyni zalim çocuktan kurtarma rolü düşer. Ona çok yüklendiğini, o ne yaptıysa onun iyiliği için yaptığını ve belki hasta olmasını mazeret göstererek, zalime öfkesini acıma duygusuna dönüştürmesi öğretilmeye çalışılır. Görüldüğü üzere döngü zaman içerisinde bambaşka bir hal almıştır ve eğer fark edilmezse farklı formlarda yaşamını sürdürecektir.
Özetle Kurban kişi, kendini aciz, çaresiz, zavallı hisseden roldür. Kendisinin gerçek anlamda sevgiye layık olmadığını düşünen kurban, yaşadığı problemlerden dolayı hayatındaki diğer kişileri suçlar. Kendisini ve başkalarını manipüle etmekte oldukça başarılı olan kurban, diğerlerine suçluluk hissettirerek kendisine yönelebilecek öfkeyi, acıma duygusuna çevirmekte uzmanlaşmıştır. Kendi sorumluluklarını alma konusunda aynı beceriyi gösteremeyen kurban, pozisyonu nedeniyle elde ettiği ikincil kazançlardan da vazgeçememekte ve her geçen gün pozisyonunu biraz daha kanıksamaktadır. Kurban pozisyonundaki en temel ikincil kazancı sorumluluklarını başkalarının yapmasıdır. Yine bir metaforla özetlemek gerekirse; kurban okyanusta teknesi su alan kişi gibidir. Deliği kapatarak sorundan kurtulmak aklına gelmediği için tüm gücüyle suları avuç avuç boşaltmaya çalışır. Ne kadar şanssız olduğundan yakınır ve çok çaba harcar bu sorundan kurtulmak için. Ancak maalesef ki gösterdiği çabanın işlevsiz olduğunu göremez.
Peki, kurtarıcılık ile gerçekten yardım etmek arasındaki fark nedir?
Bir kişi çabaladığı ancak yapamadığı bir konuda yardım talep ederse, yapılacak yardım kurtarıcılık olarak kabul edilemez. Fakat üşenme, kolaya kaçma, rahata alışma gibi gerekçelerle yardım talep ederse bu yardım, kurtarıcılık olacaktır. Yani kurtarıcılık ile gerçekten yardım etmek arasındaki fark, sorumluluğu kimin üstlendiğinde yatar.
Zalim ise, aciz, çaresiz ve kontrolsüz duygularından ötürü sert çıkışlar yapan bir kurban türüdür. Zalim hissettiği korkuyu gösteremeyip onu öfke ile ifade ederek kendi problemleri için herkesi ve her şeyi suçlar. O kendi sorumluluklarını almaktansa etrafındaki herkese sorumluluklarını dağıtır. Zalim kendi çocukluğunda büyük kardeşleri ya da ebeveynleri tarafından istismar edilen bir kurban olabilir. Aslında O, engellenme ve öfkesini kendinden zayıf kişilere yönlendirmenin tekniklerini öğrenmiştir. Bazı durumlarda da zayıf gördükleri yönlerini, kendini daha güçlü hissettikleri ‘disiplinli olma’ kisvesi altında gizlemektedirler. Çünkü zalim kişiler zayıf ve aciz hissetmeye dayanamazlar.
Bu yazıdaki amaç bizi kurban, kendilerini de kurtarıcı ve zalim pozisyonlarına yerleştiren ebeveynlerimizi ya da diğer kişileri hedef tahtasına koyarak suçlamak değildir. Zaten bu durum bizi zalim, onları da kurban yaparak döngüyü devam ettirmekten öteye gidemez. Amaç kendi bulunduğumuz rolün dışına çıkarak, yaşamımızın kontrolünü almaktır. Ebeveynlerimizin de kendileri gibi bize de ne yaptıklarının farkında olmadan kendi aile sisteminde öğrendiklerini yerine getirmekten başka bir şey yapmadıklarını unutmamamız gerekmektedir.
Bu döngüdeki değişimi, kurbanın yaşamındaki sorumluluklarını almak için çaba göstermesi, kurtarıcının sadece başkalarının değil kendi ihtiyaçlarının sorumluluğunu alması ve sağlıklı sınır koymayı öğrenmesi ya da zalimin zayıf yönleri ve zayıf gördüğü duyguları kabul edebilmesi ve davranışlarının etrafındaki insanlara verdiği zararı fark edebilmesi mümkün kılmaktadır.
Değişim, çaresizlikten iddialı olmaya, kendine acımaktan kendine güvenmeye, başkalarını sorumlu tutmaktan kişisel sorumluluğu üstlenmeye, kendine ve başkalarına öfke ve suçluluk hissetmekten kendini ve başkalarını suçlamayı bırakmaya son olarak da dışsal onay aramaktan içsel onay aramaya dönüşmeye başladığında gerçekleşir.
Kurban kendisine sunulan ayrıcalıkları reddedebildiği sürece bu pozisyondan kurtulabilir. Yaşamında ‘Teşekkürler ancak, __________ olduğum için bana acımanızı ve yardım etmenizi istemiyorum. Bunun üstesinden gelebilirim.’ diyebilmelidir her daim. Bu cümledeki boşluğa istediğiniz tanımlamayı getirebilirsiniz; çocuk, öğrenci, kadın, erkek, fakir, tanıdık, öksüz, yetim, yaşlı, hasta, hemşehri, boşanmış, işsiz vb. Bu ayrıcalıklardan vazgeçemediğimiz sürece kurban pozisyonundan kurtulma çabamız samimi olmayacak ve döngü devam edecektir. Biz kurbanlıktan vazgeçince kurtarıcı ve zalimler de bizden vazgeçer. Şansları varsa bu sahneden inerek yaşam döngülerini değiştirebilirler, aksi halde yeni kurbanlar bulmanın arayışına gireceklerdir.
Tüm bu bilgiler ışığında, bu üçgeni alın duygusal ilişkilerinize yerleştirin, sonra arkadaş ilişkilerinize, ailenize, iş hayatınıza hatta siyasete ya da uluslararası ilişkilere yerleştirin. Sonra bir adım geri çekilip herkesin kendi payına düşen rolü nasıl da oynadığını ve kendi hayatlarının sorumluluğunu nasıl başkalarına bıraktıklarını hayretle izleyin.
Ancak bu yazının ardından mümkünse ‘ben mahvolmuşum, nasıl değiştireceğim hayatımdaki bu döngüyü’ diye düşünüp kurban rolüne, ‘beni boş ver de bunu sevdiklerimle paylaşmalı ve onları bilinçlendirmeliyim’ diye düşünüp kurtarıcı rolüne ya da ‘bu da neydi şimdi? Ne alakası var? Saçmalamış bu adam da’ diye düşünüp zalim rolüne girmemeye gayret edin :)
Önerilen kaynak: Diane Zimberoff –Breaking Free From The Victim Trap
Yorumlar
Yorum Gönder